Kayıtlar

Keşke'siz Bir Yaşam Mümkün

İletişim... Kurduğumuzu sandığımız ama çoğumuzun aslında ne olduğundan haberi bile olmayan şey.  Nerede başlıyor iletişim? Nerede son buluyor? "İki insan birbirini fark ettiğinde iletişim başlar." diyor Cüceloğlu.  Peki kaçımızın haberi vardı bundan?  Sadece konuşmak değildir iletişim, çoğumuzun düşüncesinin aksine iletişimin o kadar çok çeşidi vardır ki... Dokunma, duyma, koklama, farkına varabildiğimiz her şey bir iletişim kanalıdır oysa. Bir insan yanınızdan geçtiğinde size selam vermiyorsa bu iletişimdir. Çünkü burada size verdiği bir çok gizli mesaj vardır. Başka birisi yanınıza gelip konuşmaya başlıyorsa bu da bir iletişimdir.  Hoş bir parfüm sıkmış birisinin yanından geçerken, tanımasanız bile koku aracılığıyla size ilettiği mesajlar vardır, yani parfüm de bir iletişim kanalıdır. Ve iletişim kurulduktan sonra her birey kendi var oluşunu bir şekilde karşısındaki kişiye hissettirmek ister. Birey olarak var oluşumuz da beş soruya bağlıdır. Yani iletişi

KADIN

Ben Aliye, Ben Reyhan, Ben Ayşe, Ben Melek... Kim olduğumun pek bir önemi yok, çünkü yaşadıklarımın hepsi gerçek. Bir adımın olmaması veya beni bire bir tanımıyor olmanız ne yaşadıklarımı inkar etme, ne de beni görmezden gelme hakkını vermez size. Çünkü ben eminim ki benimle aynı kaderi paylaşan fakat yakın çevrenizde olsa dahi onlardan bihaber olduğunuz bir çok insan vardır. Biz sizin hayatınıza, on beş dakikalık dedikodularınızda yer aldığımız kadar dahil olabiliyoruz. Bütün bu acıları, öfkeyi, kini on beş dakikaya sığdırabiliyor olmanıza rağmen, biz ömür boyu bu acıları yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Peki neden? Çünkü ayıp... Çünkü günah... Kaderimiz böyleymiş değil mi? Boyun eğmeli, kabullenmeliyiz. Çünkü toplum güçlü kadınları sevmez aksine çok korkar onlardan! Çünkü bizim ne yapacağımız belli olmaz, değil mi? Kadın dediğin susup oturmalı, ona ne denilirse onu yapmalı, hakkı verilirse almalı, verilmezse -bir bildikleri vardır deyip- sesini çıkarmamalı. Bunları yapmadı

Düşünme

Resim
Sen sadece hayal et...  Öncesini ve sonrasını düşünme, çünkü aslında buna hiç gerek olmadı. Sadece, bunun farkında değilsin. Hayal ettiklerinden hep daha fazlasını elde ettin ve etmeye de devam edeceksin... Kendini durdurma "yok canım bu da olmaz" diye düşünme. Aslında ne var biliyor musun? Düşünme! Neden düşünüyorsun? Neyi düşünüyorsun ki? Ben sana neyi düşündüğünü söyleyeyim, hayal kurarken kendini durdurman da, hatta yaşın ilerledikçe artık hayal kuramaman da bu yüzden: "Nasıl gerçek olacak ki?" veya "Ben bunu nasıl yaşayabilirim ki?" düşünceleri... Bunları kafandan acilen atman gerek, sen hayal kurmaya devam et ve "Nasıl" ını hayata bırak.  Bırak istediklerinin sana nasıl ulaşacağıyla hayat ilgilensin. Çünkü o daima bunu gerçekleştirmenin bir yolunu buldu.  Şimdi, oturup sakin bir kafayla hayatını düşün bakalım. Mesela on yıl önceye git. O günlerde neler hayal ediyordun hayatınla, geleceğinle ilgili? İyisi mi bir liste yap kendin

Neslican Tay

Resim
Ağlayarak başlayan hayatların, Ağlayarak son bulmasına gerektiğine inandık hep. Alıştık böyle olmasına Aksine, cesaret edemedik... Ama sen güzel kadın! Yüreği küçücük vücuduna, Sığamayacak kadar güçlü kadın. O narin bedeniyle, güzel gülüşüyle, Asla pes etmeyen kadın! Belki ağlayarak başladın hayata Herkes gibi... Ama kimse gülerek, Kapatamazdı hayata gözlerini... Milyonlarca hayata dokunarak, Milyonlara umut olarak, Milyonlarca yüreği de Beraberinde götürerek... Huzur içinde uyu güzeller güzeli.

Sanata ve Sanatçıya Verilmeyen Değer

Her çocuğun küçükken kendine örnek aldığı, onun gibi olmak için çabaladığı ve hayaller kurduğu biri mutlaka vardır. Ve bu kişiler genelde sanatçılardır. Bu kişi bazen bir ressam, yazar, heykeltıraş yada bir şarkıcı olabilir. Çocuğun kendine örnek aldığı sanatçıya dikkat ederseniz gerçekten de yeteneğinin olduğu bir konuda örnek aldığını görebilirsiniz. İşte bu noktada çocuğun yeteneği fark edilip geliştirme yoluna gidilmesi gerekirken bizim toplumumuzda sanata ve sanatçıya yeterince değer verilmediğinden ailesi onu farklı konulara yöneltmeye çalışır… Mesela küçüğümüz ressam olmak istiyorsa doktor yada o tarzda bir şey olmasını isterler ve kafasına ressamlığın ne kadar boş ve gereksiz bir meslek olduğunu sokmaya çalışırlar. Çocuk bu durumda çaresiz, ressamlık hayalini bir süreliğine kenara bırakır ama asla tamamen vazgeçemez. Yeteneğinin farkında olduğu için günün birinde bunu herkese kanıtlayacağının hayalini kurar. Fakat bu yeteneği hiç bir zaman hobi olmaktan ileri gidemez… Çünkü

Aşk Diye'bildiğimiz'...

Öncelikle bende bu konuda çok bilgili sayılmam, bunu söyleyerek başlamak istiyorum.  Hepimiz hayatımız boyunca şuna aşığım, buna aşığım dedik mutlaka. Ama gerçekten aşık olabildik mi hiç? Bence bunun cevabı ben de dahil çoğu kişi için "hayır". Aşık olduğumuzu sandık hep, ama gerçekten aşık olmadık. Çünkü öyle olsaydı ne, zaman ne de başka güçler onu unutmamızı sağlayamazdı. O kadar derine inebilseydi o kişi, açtığı yaralar öyle kolay kapanamazdı. Ve en önemlisi, sonrasında tekrar aşık olamazdık. Zaten "tekrar aşık olmak" diye bir şey yok bence! İnsanlar ömürleri boyunca sadece bir kez aşık olabilirler. Ve son nefeslerinde bile o kişiyi eksik etmezler dudaklarından...Tekrar aşık olunabilseydi hangi birini sayacaklardı son nefeslerinde?  Bence şöyle olurdu aşık bir kadın yada aşık bir erkek; -değişen bir şey yok aslında, aşık olduğunda her iki cins de aynıdır-  Bir kere gözü kör olur insanın, bu en bilinen etkisidir zaten. Senin mükemmelin olur o insan, mutlaka

Güven Kaynağım "BABAM"

Herkes çok iyi bilir kızların babalarına nasıl düşkün olduğunu. Onun gözüne girebilmek için her şeyi yapabileceklerini ve hayatlarının tek bir amaç uğruna devam ettiğini: “Babamı mutlu görmek!” Bir kız, çocukluğundan gençliğine kadar babasının omuzlarındaki yükü görür. Yıllarca o yükü hafifleteceği, babasına yardımcı olacağı günün gelmesini bekleyerek büyür. O süre boyunca da çocuk aklıyla bir çok girişimde bulunur. Bunlar bazen tehlikeli şeyler olsa da babası ona her zaman destek olur. “Annelik iç güdüsü” ile annesi engel olmak istese de, kızsa da babası hiç de öyle olmaz. Bu da kızını çok etkiler. Babası bu davranışlarından dolayı kızının gözünde adeta bir “serbestlik abidesi” olur. Mesela küçükken dört tekerlekli bisikletinden iki tekerleği çıkardığında annesinin korkup, babasının ise “Hadi! Bunu başarabilirsin.” demesi de bunu kanıtlar. O günden sonra her olayda kızı, babasının bu sözlerini hatırlar ve o yanında olmasa bile sözlerini kulaklarında duyar. Babasının desteğini hisse